Ana sayfa Olaylar Kayseri’de Madımak alıştırması… TÖS Olayları

Kayseri’de Madımak alıştırması… TÖS Olayları

74
0

Yıl 1969, bütün dünyada siyasal mücadelelerin yoğunlaştığı, “özgürlük” kelimesinin çok sık dile getirildiği yıllar. Türkiye’de bunlardan etkilenen ülkelerden. Toplumun hemen hemen her kesiminin, hemen hemen her meslek grubunun örgütlenerek hak arayışına girdiği vakitler.

Öğretmenler de bu meslek gruplarından biri. Nitekim öğretmenlerin örgütlenmesi daha İkinci Meşrutiyet’in ilanına dayanıyor.  Darülfünun ve Darülmuallimin mezunları tarafından kurulan ‘Encümen – i Muallimin’ de ilk öğretmen örgütü.

1931 yılı Şeyh Sait Ayaklanması’na kadar öğretmen örgütleri evrilerek kurulmaya devam edecektir. Ayaklanmadan sonra çıkarılan Takrir-i Sükûn yasasıyla da tüm dernekler çalışamaz hale getirilecek ve öğretmenlerin örgütlenme süreci 1948 yılına kadar sessizliğe gömülecektir.

Ama öğretmenler durmayacak ve 15 Ağustos 1948 günü Ankara´da  32 yerel derneğin katılımıyla ‘Öğretmen Yardımlaşma Dernekleri Birliği’ni kuracaklardır. Bu üst kuruluş 1954´de ‘Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’ (TÖDMF) adını alır.

O zamanlarda Menderes hükümetine yakın bir çizgi izleyen TÖDMF siyasetine ters geldiği için Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenleri örgütlemek istemez. Bu nedenle 1949 yılında Fakir Baykurt, arkadaşlarıyla birlikte Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenleri örgütleyerek ‘Ege ve Göller Bölgesi Türkiye Köy Öğretmen Dernekleri Federasyonu’nu faaliyete geçirir. Federasyon 14 Eylül 1958´de İzmir´de, ‘Türkiye Köy Öğretmen Dernekleri Federasyonu’ adını alır. Bundan sonra öğretmenler 1961 Anayasasının sağladığı örgütlenme haklarını kullanarak, öğretmenler dernekçiliğinden sendikacılığa doğru bilinçli adımlar atar ve öğretmenler sendikası için ön hazırlıklar yapar.

Nitekim, 8 Temmuz 1965´de TÖDMF’nin içinden gelen 92 öğretmen Türkiye Öğretmenler  Sendikası´(TÖS) kurar, başkan olarak da kurucu üyelerinden Fakir Baykurt´u seçer. Ancak TÖS, o yılların çalkantılı siyasi havası içinde yalnızca öğretmenlerin sorunlarıyla ilgilenmez. Baykurt’un kendi deyimiyle TÖS’ün ana problemi “öğretmen sorunları, eğitim sorunları, yurt sorunları” dır.

TÖS, bu düşüncelerini yaymak amacıyla 4-8 Eylül 1968´de ilk kez ‘Devrimci Eğitim Şûrası’nı toplar. 15 Şubat 1969´da, Ankara´da, 30 bin öğretmenin katıldığı ‘Büyük Eğitim Yürüyüşü’ düzenlenir. Tandoğan Alanı´ndaki mitingin başkonuşmacısı Fakir Baykurt´tur. Bundan sonra Fakir Baykurt ve TÖS yöneticileri Büyük Öğretmen Boykotu´nu hazırlamak için Türkiye´yi adım adım dolaşmaya başlar.

Ekip, 7 Temmuz 1969’da 2. Olağan Genel Kurul için Kayseri’ye gelir, Kayseri’de hem boykot hazırlığı yapılacak hem de zaman zaman sürtüştükleri TÖDMF fes edilecektir.

Baykurt, Kayseri’ye gelişlerini şöyle anlatır: “Kayserili arkadaşlarımız kapıp aldılar bizi. Temmuzun altısından yedisinden başlayarak bir hafta kendilerine yük olacağız. Tuzlarını, ekmeklerini yiyip sularını içeceğiz.”

Ancak Baykurt’un ve arkadaşlarının hayal ettiği gibi tuz ekmek yiyip dönemezler Kayseri’den. Birinci günün akşamı şehrin üç muhtelif yerinde (Örnekevler Camii’nin şerefesi, Türk Kültür Derneği ve İmam Hatip Okulu’nun girişi) bombalar patlar ve şehirde “Komünist öğretmenler camimizde bomba patlatmış” fısıltıları yayılır.

Her ne kadar Baykurt; “Bir iki politikacı güya TÖS ve TÖDMF’nin Kayseri’de toplanmasını istememişler. Adam toplayıp, kavga gürültü çıkaracaklarmış, komando getireceklermiş. Hakkı Yalçın’la (TÖS Kayseri Şubesi Başkanı) bir telefon konuşması yapabildim, güldü sadece: ‘Kayseri’de öyle şey olmaz Hocam!’ dedi mahçup mahçup. Olmaz elbet! Kayserilinin terbiyeli ve konuksever yanını, az çok ben de bilirim.” dese de, olmaz denen olur ve Alemdar Sineması’nda TÖS’lü öğretmenler yakılmak istenir; istemenin ötesinde bizzat girişimde bulunulur.

***

HER ŞEY O PATLAMA İLE BAŞLADI

İşte, tanıklarının ağzından TÖS olayları…

Mahmut Sabah – Gazeteci

Mahmut Sabah, olayın vuku bulduğu yıllarda Hürriyet Haber Ajansı’nın Kayseri bürosunun tek muhabiri olarak çalışıyordu.  Olayı bizzat takip etti. Yıllar sonra, Sivas’taki Madımak Olayları’nı, bu kez Doğan Haber Ajansı Kayseri Bölge Müdürü olarak takip eden Mahmut Sabah, Kayseri’deki TÖS olayları ile ilgili, “Eğer ciddi tedbir alınmasaydı, Sivas’taki Madımak Olayı’na benzer bir olay gerçekleşirdi.” tespitinde bulundu. Röportajın başlığına da, Mahmut Sabah’ın bu sözü ilham verdi.

Siz gazeteci olarak nelere şahit oldunuz?

İstasyon Caddesi’nde Taş Sineması vardı; şimdi Öğretmen Evine dönülen köşedeydi, sinemanın altında da yola paralel bir pastane vardı. Biz gazeteciler iş yerinden çıkınca orada toplanır, bir şeyler içer, sohbet ederdik. Saat 8’e doğru müthiş bir patlama oldu. Ses, İstasyon Caddesi tarafından geldi. O bitti, ikinci bir patlama daha oldu, elektrikler gitti. Alacakaranlıktı zaten, elektrikler gidince hava karardı. Ben ikinci patlamayı duyunca büroya fırladım, büroda zaten karşıdaydı. Emniyet’i aradım. Tam ararken,  üçüncü bir patlama oldu, o hafifti. O zaman telsiz sistemi bu kadar güçlü değildi. Nöbetçi komiseri aradım, patlama yerine ekip gönderdiğini, tekrar aramamı söyledi. Beklemeye tahammül edemiyordum, o zamanın emniyet müdür muavini Şeref Ayparlar’ı aradım. O da, “Beni de şimdi aradılar, nerede olduğunu ben de bilmiyorum, istersen biraz bekle.” dedi. Birkaç dakika sonra haber verdiler, ilk patlama Örnekevler Mahallesi’ndeki bir caminin şerefesinde olmuş. Elektriklerin gidişindeki ikinci patlama İmamhatip’in kapısının önünde olmuş. Üçüncü patlama da şimdiki Belediye Durmaz İşhanı’nın olduğu yerde Türk Kültür Derneği’nde olmuş. O şartlar içerisinde ertesi sabah kongre toplandı. Kongre toplandı ama şehirde de bir rahatsızlık vardı.

“TÖS’E ÖLÜM”

Nitekim ertesi gün ben işi gücü bıraktım, iki makinemi yüklendim, ne olacak diye toplantı yapılacak yere doğru gittim. Düvenönü’nden bir grup, İstasyon Caddesi’nden bir grup, sağdan soldan bir grup geliyor. 15 bine yakın insan bağırıyor; “TÖS’ e ölüm” gibi sloganlar atıyor. Jandarma da, polis de vardı. Hayli tedbir almalarına rağmen kalabalık, “Bize teslim edin.” naralarıyla camlara kadar dayandı. Ben, otelin 3. katına balkondan çıktım, benim için deklanşöre basacağım en rahat yer orası. Galeyan halindeki gençler, polisle çatışmalar oluyor, belki gaz yok ama polis copla vuruyor, vatandaş da inşaattaki tuğlayı alıp saldırıyor. O püskürtüyor, o yürüyor, tahrik edenler de var tabi. Eğer ciddi tedbir alınmasaydı, Sivas’taki Madımak Olayı’na benzer bir olay gerçekleşirdi.

 BİR ELİNDE ATATÜRK BÜSTÜ BİR ELİNDE KUR’AN – I KERİM

Sivas Caddesi tarafından pek yaklaştırmadılar, ağırlıklı olarak Cumhuriyet Meydanı tarafından yaklaştı kalabalık. Ayparlar iyi idare ederdi bu tür olayları. Ama askerden de yardım istendi, daha önce Sivas – Kayseri maçındaki olaylardan dolayı tedbirli davranıldı. Emniyet müdür muavini halkı sakinleştirmeye çalışırken kalabalık dağıldı, meydan boşaldı, ben de İstasyon Caddesi tarafından devam etmeye başladım. Yaklaşık 3 bin kişilik bir insan grubu o tarafa doğru ilerlemeye başladı bu sefer. Yabancı yayınlar satan bir yayınevi vardı oraya yöneldiler. Kitabevinin sahibi bir eline Atatürk büstü, bir eline de Kur’an – ı Kerim alarak kapının önüne çıktı. Bunu gören kalabalık oradan uzaklaştı. Yayınevi sahibi böylece kendini kurtardı.

“GİTTİK, BİNA YANIYORDU”

Kalabalık oradan Düvenönü tarafına geçti. Öğretmenevi’nin doğusunda Öğretmenler Derneği’nin binası vardı, orada ciddi şeylerin olduğunu duyduk. Gittik, bina yanıyordu. Oradan çıktık, bu sefer de kitapevlerini yaktıklarını duyduk, Kaleönü’nde Tok Kitabevi vardı o zaman, Kadın Heykeli’ne varmadan sağ tarafta idi. Bu kitapevinde sol yayınlar satılırdı. Binlerce kitap sokaktaydı, kitap evini dağıttılar, talan ettiler, o kitapların üzerinde yürüdük.  Bundan sonra Düvenönü’nde şimdiki İşçi Bulma Kurumu’nun arka taraflarında birkaç tane pavyon vardı, oraları bastıklarını duyduk. Masaları, sandalyeleri, o çevrede yine birkaç içkili lokantayı tahrip etmişler.

***

Mehmet Esmer – Öğretmen

Olayın gerçekleştiği zaman 10 yıllık öğretmendi. Sendika üyesi değildi ama meslek duyarlılığı ile kongreye katıldı. 8 Temmuz günü Alemdar Sineması’nın üst katında üye olmayan, yalnızca seyirci olanların tarafında olaylara şahit olanlardan biriydi Mehmet Esmer.

 “ELLERİNDE BAYRAKLARLA BİR GRUP SİNEMAYA GELİYOR”

TÖS size göre neyi savunuyordu?

Sendikanın Kemalist bir tutumu vardı. Kemalist devrimleri, Atatürk’ü savunan bir dernekti. Biraz da sola yatkındı. Türkiye’nin muhtelif yerlerinde, kesin hatırlamamakla birlikte Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı yerlerde toplantılar düzenliyorlardı. O zaman Kayseri’de Alemdar Sineması’nda toplantı yapıldı. Konuşmalar yapılırken Fakir Baykurt, konuşmacının elinden olağanüstü bir şekilde mikrofonu aldı ve “Bir haber aldım, ellerinde bayraklarla bir grup sinemaya geliyor, emniyet güçleri onları önleyecek.” dedi ve biz korkup dışarı çıktık.

“İÇERİ TUTUŞMUŞ PAÇAVRALAR ATTILAR”

Çıktıktan sonra sanayiden gelen bir grup, bir de zannedersem Kur’an kursundan gelen bir grup sinemayı taşlamaya başladılar. Çeşitli illerden gelen öğretmenler içeride kaldılar. Uzun süre o bina taşlandı, camlar kırıldı hatta arada bir lokanta vardı, o lokantanın da camları kırıldı. Can kaybı yoktu, ciddi bir yaralama da yoktu. Yalnız postane kapısı tarafındaki camlardan içeri tutuşturulmuş paçavralarla sinemanın içine yanan maddeler atıldı. Fakat içeridekiler paçavraları söndürmüşler. Ama daha önceden şöyle bir olay vardı, toplantı yapılmadan bir gece önce Kayseri’nin çeşitli yerlerinde bombalar patladı.

“KOMÜNİSTLER CAMİYE BOMBA ATMIŞLAR”

Neden?

Toplumda gelen öğretmenlere karşı bunlar Allahsız, komünist, vatan millet düşmanı imajını vermek için, İmam Hatip Okulu’nda ve başka yerlerde bombalar patladı. O bombalardan dolayı halk arasında şöyle bir dedikodu çıktı: “Komünistler camiye, İmam Hatip’e bomba atmışlar.” Yıllar sonra bunu Milliyetçi Öğretmenler Derneği’ne üye olan birilerinin yaptığı, hatta itiraf ettikleri şeklinde söylentiler çıktı.

 Siz dışarı çıkmaya nasıl cesaret ettiniz o karmaşada?

Biz Fakir Baykurt’u duyar duymaz, daha kargaşa başlamadan dışarı çıktık. Sinemanın yanında inşaat vardı, oradan izledik olayları.

Ne şekilde sloganlar atılıyordu?

“Allahsızlar”, “Komünistler”, “Bu memleketi sattırmayız”, “La ilahe illallah Muhammad’ün Rasul Allah”, “Dinimize Hücum ediyorlar” gibi sloganlar atıldı.

“BU DA KOMÜNİST, VURUN BUNA”

Sonra kitapevine gidilmiş galiba?

Sol yayınlar satan Tok Kitapevi basıldı. Sonra da Düvenönü’nde uygunsuz kadınların kaldığı söylenen birkaç otel… Yalnız hiç aklımdan çıkmayan bir olay var: Şimdiki Sahabiye Medresesi’nin yanında o zaman atlı arabalar vardı. O kalabalığın içinden elinde çantası, gözünde gözlüğü olan yaşlı bir adam, tahminime göre başka bir şehirden gelen öğretmen korkak tavırlarla atlı arabalara doğru yürüyordu. Kalabalıktan, “Bu da komünist, vurun buna.” diye bağırdılar. Adam hemen faytona bindi. Faytoncu gelen adamlara kamçıyı çaldı, “Benim arabama binene ben hakaret ettirmem.” dedi. Arabayı üstlerine sürdü. Eğer o adamı götürmeseydi, belki orada onu linç ederlerdi.

Polis ya da jandarma yeterince müdahalede bulundu mu size göre?

Bana göre o topluluğun karşısına çıkmak polis açısından bile çok tehlikeliydi. Çünkü topluluk çok gergindi.

“DİNİMİZLE, CAMİMİZLE UĞRAŞIYORLAR”

Bu durumu politik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda gündemde olan Cumhuriyetçi, Kemalistler, Devrimcilerle; Milli Görüşçüler ya da tutucuların mücadelesinin ilk safhalarıydı bunlar. O zaman Atatürk devrimlerini sindiremeyen toplum katmanlarını siyasiler yönlendiriyor idi. Vatandaş da “Bizim dinimizle, camimizle ne uğraşıyorlar” diye yanlış düşüncelere kapılıyordu. Bana göre bu olayların asıl nedeni, politikacıların Kemalist düşünceyi taşıyan insanlara karşı dini bütün insanların görüşlerini arkalarına alarak kullanmalarıdır. Bugün de bunlar aynı şekilde devam etmektedir.

“SİNDİM, BİLDİĞİM BAŞKA ŞEYLERİ DE ANLATMAK İSTEMİYORUM”

Bu tür olaylar insanları sindiriyor, siz de böyle bir duyguya kapıldınız mı?

Hala o sinmişlik üzerimde var. Bu nedenle bildiğim başka şeyleri de anlatmak istemiyorum.

***

Rasim Pehlivanoğlu – Öğretmen

Rasim Pehlivanoğlu olaylar zamanında, karşı taraftan;  Menderes çizgisine yakın Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Federasyonu  (TÖDMF) üyesi idi. TÖS’ün düşüncelerine ve TÖDMF’in feshine karşı olan Rasim Pehlivanoğlu, sonrasında da TÖS aleyhine dava açacak ve 1971 Ekim’in de davayı kazanarak, 69’da feshedilmesinden dolayı binası TÖS’e devredilen TÖDMF binasını, ‘Kayseri Öğretmenler Yardımlaşma Derneği’ adını alan derneğe kazandıracaktır.

“KENDİ KENDİMİZİ KÜÇÜK DÜŞÜRDÜK VE BU OLAYLARA ALET OLDUK”

Siz niçin TÖS’ü kabul etmiyordunuz?

O zamanlar “Öğretmenler Yardımlaşma Derneği” var idi. Bunlar Türkiye çapında her ilde vardı ve birleşerek TÖDMF altında federe olmuşlardı. Ama bir süre sonra kendi içlerinde görüş ayrılıkları oldu. Olabilirdi tabi, bunlar gelişmek için fırsattı. Bu görüş ayrılıkları içinde TÖS, TÖS’e karşı da Milliyetçi Öğretmenler Derneği kuruldu. Bir taraf milliyetçi, bir taraf değilmiş gibi bir hava yaratıldı. Bu, haliyle benim gibilerin ağırına gitti. Haliyle kutuplaşmalar oldu. Biri komünist oldu, birisi milliyetçi. Bu ortam içinde TÖS’lüler ideolojik bir tavır geliştirdiler. Biz, daha mütevazı ve belirli partilere yamanmaktan uzaktık. Bu nedenlerden dolayı TÖDMF’i fesh ettirmek istemiyorduk. Onlar olaylardan sonra mazlum durumuna düştüler ve bunlardan faydalanarak Ankara’da toplandılar, serbestçe fikriyatlarını söylediler böylece derneği fes ettiler. Kayseri’deki toplantı çok büyük idi o. Çok berbat olaylar oldu. Neticede TÖB – DER, TÖS’e yamandı. Başka vilayetlerdeki dernekler fes edilmeye ve TÖS’e çevrilmeye başlandı. Sıra Kayseri’ye geldiğinde biz karşı koyduk. Çünkü tutumlarını beğenmiyorduk ve aşırı bir tutum izliyorlarmış gibi geliyordu bize. Neticede Kayseri’nin de feshine karar verildi. Ben de hemen dava açtım. Mahkeme aylar sürdü, ama kazandım. Ancak sonuç olarak biz öğretmenler kendi kendimizi küçük düşürdük ve bu olaylara alet olduk.

Sinemanın içindeki hava nasıldı?

Her ne kadar TÖS’e karşı olsam da toplantıya katılmak zorundaydım. İçeride bana göre kışkırtıcı konuşmalar yapıldı ve dağıtılan bildiriler de kışkırtıcıydı. Hatta yalnızca öğretmenlikle alakalı bildiriler de dağıtılmadı. Bana ve diğer TÖDMF üyesi arkadaşlarıma ters gelen şeyler konuşuldu.

***

“FAKİR BAYKURT BİNANIN SARILDIĞINI SÖYLEDİ”

Metin Koşkan

Metin Koşkan o dönemde TÖS İzmit Şubesi Başkanı idi. Olayda sinemanın içindekilerden biriydi.

TÖS neyi savunuyordu?

TÖS çağdaş ve demokratik eğitimi savunuyordu. Yalnız TÖS sendika olarak halka açılmak istiyordu. Mesela köylünün sorunları, toprak reformları gibi öğretmenlik sorunlarının dışındaki konularla da ilgileniyordu. TÖS 1965 yılında, Türkiye Öğretmenler Federasyonu lağvedilerek kuruldu. Türkiye’de kurulan ilk öğretmen sendikasıdır. 71 Muhtırası’nda sendikalar yasaklanınca da TÖS’ün devamı olarak TÖBDER kuruldu.

Federasyon niçin lağvedildi?

Sendika kurulmasına karar verilince Federasyon’daki arkadaşlar kendi istekleriyle TÖS’e geçti. Bundan dolayı Federasyon’un lağvedilmesine gerek duyuldu.

İçeride neler oldu?

Toplantı başladıktan sonra bir saat ya geçti ya geçmedi, gürültüler duyuldu, kapılara camlara taşlar atılmaya başlandı, kapı zorlanmaya başladı. Hakkı Yalçın (TÖS Kayseri Şubesi Başkanı) konuşma yapıyordu, Fakir Baykurt elinden mikrofonu alıp binanın sarıldığını söyledi. Kapıları zorlayıp içeriye ateş atmaya çalışıyorlardı. Biraz sonra yukarıdan takırtılar başladı, tavanı delmeye çalıştılar.

Bu arada Fakir Baykurt, dışarıya çıkmak isteyenleri durdurdu, kapıyı açtı, çocuğun birini içeri çekti. Baykurt’un hanımı Baykurt’un ceketini tuttu. Çocuk korkudan titriyordu, Baykurt, çocuğa nereden geldiğini sordu, çocuk; “Ben sanayide çırağım, Komünistleri taşlayacağız dediler, geldim.” dedi. Sanayiye gidip çocuklara para verip getirmişler o gün oraya. Bir ara kapı açıldı bizden iki kişi dışarı çıktı.

Çıkanlar kimlerdi?

Esener İlhan ve Halil Çetin. Onlar ağır yaralandılar. Halil Çetin’i hastaneye kaldırdık, Esener İlhan Ankara’da tedavi gördü.

Siz nasıl bir korku yaşadınız?

Binayı yukarıdan deliyorlar, ne gelir ki aklınıza? Yukarısı delinseydi yani askerler gelmeseydi ve arkadaşlarımız dışarıda olmasaydı biz oradan çıkamazdık.

Daha sonrasında aranızda neler konuşuldu?

Biz sürekli bunun nasıl örgütlendiğini konuştuk. O çocukların kendi kendilerine geldiklerini düşünmedik. Hepsi ayarlanmış, tutulmuştu. İçlerinde aklı yetenler de vardı. Tavanı delenler daha büyüklerdi mesela.

O korku sizi sindirmedi mi sonrasında?

Hayır zaten çekilmek, sinmek için vakit yoktu ki. Ben daha çok bilendim o olayla birlikte. Zaten meslek yaşamım boyunca her zaman örgütlü mücadelenin içinde bir şekilde yer aldım.

***

“BABAMIN ORADA PARDÖSÜSÜ YANDI, SONRA DA SİVAS’TA KENDİSİ YANDI”

Mazlum Çimen – Sanatçı

Müzisyen Mazlum Çimen, ünlü halk ozanı Nesimi Çimen’in oğlu. Nesimi Çimen, Kayseri’de yanmaktan kurtuldu ama Madımak’ta benzer bir olayla yine Temmuz ayında yanarak can verdi. Bu ironiyi, telefonla görüştüğüm oğlu Mazlum Çimen şöyle aktardı.

Babanız olaya dair herhangi bir şey anlatır mıydı?

Anlatırdı, ben de hayal meyal hatırlıyorum. 1969 yılıydı sanırım. Babam halk ozanıydı, öğretmen falan değildi. Malatya’daydı, oradan Sivas’a, sonra da kongreye katılacak arkadaşları olduğu için, arkadaşlarının yanına Kayseri’ye gitmişti. Babamın pardösüsü yanmıştı orada. Sivas olayları ile birleşen böyle ironik bir bağı vardı.

“OY KAYSERİ KAYSERİ, KARA KAYSERİ”

Çok fazla bir şey anlatmazdı, biz de küçük olduğumuz için aklımızda çok kalmamıştı. Bir şiir yazmıştı bununla ilgili, “Oy Kayseri Kayseri, Kara Kayseri” gibi bir şeydi. Bir tuhaf oldum şimdi hatırlayınca. Ama orada pardösüsü yanmıştı. Daha sonra da Sivas’ta kendisi yandı.

Selma Kara

 

Not: Röportaj ilk, 2011’de bir yerel gazetede yayımlanmıştır. Gazeteci Mahmut Sabah 2019, Rasim Pehlivanoğlu 2022 yılında vefat etmiştir.

Teşekkür: Mazlum Çimen’e ulaşmamı sağlayan şair ve yazar Sezai Sarıoğlu’na teşekkürü borç bilirim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here